Rus siyaset bilimci ve strateji uzmanı Aleksandr Dugin, Josef Stalin’in Rusya’daki karşılığına dair Telegram üzerinden bir yazı yayınladı. Ülkenin çoğunluğunun Stalin’i efsanevi bir imparator olarak gördüğünü belirten Dugin, azınlık bir kısmında Rus halkının celladı olarak değerlendirdiğini ancak liberallerle aynı görüşte olmanın itibar kaybı anlamına geldiğini ve bu nedenle yaygın bir düşünce olmadığını vurgulayarak şunları kaleme aldı:
“Stalin, günümüz Rusya’sında büyük bir popülariteye sahip. Bu popülarite, oldukça karmaşık bir fenomen.
STALİN’İN OLUMLU DEĞERLENDİRİLMESİNİN NEDENLERİ
Halkın çoğunluğunun Stalin’i olumlu değerlendirmesi bir dizi faktörle ilgili:
1. Onun liderliğinde SSCB’nin bariz başarıları – ekonomik atılım, maddi eşitlik, İkinci Dünya Savaşı’nda kazanılan zafer, SSCB’nin topraklarının genişlemesi, yönetici elitlere (halkın geleneksel olarak nefret ettiği) karşı acımasızlık.
2. Diğer SSCB liderleriyle karşılaştırıldığında da Stalin ön planda: Kahramanca romantizmin önemli ölçüde solduğu Devrim ve İç Savaş’ın kaosu ve şiddeti, Lenin’i o kadar da belirgin bir figür olmaktan çıkarıyor. Diğer yandan Kruşçev’in saçmalıkları ve aptallığı, Brejnev’in durgunluğu ve giderek artan bunaklığıyla yozlaşması. Bunların yanında Stalin mükemmel görünüyor. Gerçek bir İmparator.
3. Stalin’e en çok saldıranların, halk için kesinlikle iğrenç olan, önemsiz, Rus düşmanı ve yozlaşmış, Perestroyka ve 1990’ların liberalleri olması da onu değerli kılıyor. Her şeyi yok eden, ihanet eden, satan ve aşağılayan bu aşağılık heriflerle karşılaştırıldığında, Stalin ilahi görünüyor. Stalin’in yükselişine, karşıtlarının alçaklığı da katkıda bulunmuştur. (Örneğin bkz. Liberallerin artık Rusya’da yasaklanmış aşırılıkçı ve terörist kabul edilen “Eho Moskvı” radyosu).
DİĞER YÖNLERİ ÖNEMİNİ YİTİRDİ
Bu arka planda, Stalin’in diğer yönleri tamamen önemini yitirmiştir: İktidarı ele geçirme ve sürdürme yöntemlerinin insanlık dışı acımasızlığı, aşırı Makyavelizmi, sanayileşme ve kentleşme sürecinde köylülüğün yıkıma uğratılması, kaba ve yapay bir anti-Hıristiyan ideolojinin dayatılması, çocuklar da dâhil olmak üzere suçlu-suçsuz ayrımı gözetmeksizin baskı kurulması ve daha birçok şey.
İKİ FARKLI TUTUM
Rus vatanseverlerin ve Kilise’nin Stalin’e karşı tutumu da farklılık gösteriyor. İki farklı bakış var. 1-3. maddelerin etkisiyle ve özellikle liberallere ve Eho Moskvı gibi çevrelere karşı halkın nefretinin etkisiyle, sadece solcular değil, sağcılar ve hatta Ortodokslar bile Stalin’e iyi gözle bakmaya başladı. Böyle bir “efsanevi imparator Stalin”, tamamen diğer yönlerini ezdi geçti.
Hem vatanseverlerin hem de Kilise yetkililerinin azınlığı ise Stalin’i Rus halkının celladı ve Ortodoksluğa karşı bir zalim olarak görüyorlardı. Ancak, halkta aşılmaz bir tiksinti uyandıran liberallerin Stalin karşıtlığından dolayı, bu tutum yaygınlık kazanmadı. Ama sadece bu da değil. Böyle bir tutum aynı zamanda riskliydi de. Bunu dile getiren herkes liberalizmle suçlanabilirdi ve bu, bir Rus için en korkunç itibar kaybıydı. Ve haklı olarak da öyleydi.
Ve şimdi, Stalin hakkında daha dengeli bir değerlendirme yapmanın zamanı henüz gelmedi; zıt ideolojik mitler hâlâ hüküm sürüyor. Ama bunun zamanı bir gün gelecek. Ve bir bütün olarak, Rus tarihi ve halkımız Sovyet dönemini dengeli ve sorumlu, diyalektik ve manevi bir şekilde değerlendirmelidir; anlamlarını, paradokslarını, genel Rus yapısındaki yerini, liderlerini ve en önemli kişiliklerini…
LİBERALLER ENGEL
Bunun önündeki bariz engel, liberallerin varlığıdır. Onlar var olduğu sürece, bütün değerlendirmeler çarpık ve bozuk olacak ve ciddi bir analiz yapılamayacaktır. Ancak liberaller toplumumuzdan tamamen kaybolduğunda, Ruslar bu bulaşıcı hastalıktan kurtulup, kendilerine dönüp şu soruyu sorabilecekler: Bütün bunlar neydi? Bir bilinç bulanıklığı mı, bir çöküş mü, yoksa bir yükseliş mi?
Belki de bu konuyu artık kamuya açık olmayan (retorik ve polemikten her türlü kaçınarak) kapalı Rus çevrelerinde tartışmaya başlamanın zamanı gelmiştir? Şu anda her şey anında internete, canlı yayına, dışarıya dökülüyor. Ancak incelikli ve berrak olmayan konular tamamen farklı bir atmosfer gerektiriyor.
DÜŞÜNMEK BİRLİKTE OLUR
Kapalı Rus çevrelerine, topraklarımızın ve tarihimizin insanlarından oluşan organik topluluklara ihtiyacımız var. Derin konular ancak bu çevrelerde netleşebilir. Ruslar, Rusları dinlemeyi ve tamamen farklı bir tonda konuşmayı öğrenmelidir. Çok uzun süredir bizim adımıza başkaları konuşuyor ve kasıtlı veya kasıtsız olarak düşünce yapımızı çarpıtıyor. Bu bir alışkanlık haline geldi.
Düşüncenin kristalleşmesi özel koşullar gerektirir. Sovyet/Rus dilbilimci V. V. Kolesov (1934-2019), Rusça “düşünmek” (dumat) kelimesinin “akıl” (um) kökünden ve çok eski bir genelleştirici ön ek olan “d”den oluştuğunu, bu ön ekin uzun zaman önce kökle kaynaştığını kanıtlamaktadır. Yani düşünmek (dumat), her zaman birlikte, topluluk olarak, bir çevre içinde düşünmektir.
Tasavvur etmek (mıslit) tek başına da yapılabilir, ama düşünmek (dumat) sadece birlikte yapılır. Rusların meclisi “Duma” adı da buradan gelmektedir. Rus aristokratları boyarlar bir araya gelip birlikte düşünürler. Bu, kurumsallaşmış bir Rus topluluğudur”
LENİN VE STALİN’İN TANIŞTIĞI MÜZE
Birgün’ün haberine göre, Finlandiya’nın güneybatı kesiminde yer alan Tampere şehrindeki Lenin Müzesi, “Doğu İlişkileri Müzesi Nootti” adıyla yeniden açıldı. 1900’lü yıllarda Rusya İmparatorluğu’nun özerk bir bölgesi olan Finlandiya, devrimcilerin Çarlık Rus polisinden kaçış yerlerinden olması nedeniyle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) toplantısı burada düzenlenmişti. Habere göre, Lenin de bu toplantıya katılmış ve Josef Stalin ile burada tanışmıştı. O haber şu şekilde;
“Finlandiya’nın güneybatı kesiminde yer alan Tampere şehrindeki Lenin Müzesi hem genişledi hem de daraldı. Müze zaten Büyük Ekim Devrimi’nin lideri Lenin’den ziyade Fin-Sovyet ilişkilerine ve Fin işçi hareketlerine eğiliyordu. Bu yıl kapsamı daha da genişletilerek Doğu İlişkileri Müzesi Nootti adıyla yeniden açıldı.
STALİN VE LENİN BU BİNADA TANIŞTI
Müzeye Bolşevik lider Lenin’in adının verilmesinin en önemli nedeni 1905 yılında bu binadaki gizli Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) toplantısına katılmasıydı. Lenin ile Josef Stalin’in bu toplantıda tanıştığı söylenir. O dönemde Rusya İmparatorluğu’nun özerk bir bölgesi olan Finlandiya, devrimcilerin Çarlık Rus polisinden kaçış yerlerindendi.
Tampere, iki gölü birbirine bağlayan çağlayandan gelen hidroelektrik sayesinde Fin sanayiinin doğuşuna tanıklık etmişti. Ülkenin işçi hareketi de burada doğmuştu. RSDİP’in toplandığı bina, bu işçi hareketinin 1900 yılında inşa ettirdiği lokali idi. Binada köylüler de toplanıp örgütleniyordu.
80 YILLIK MÜZE
Lenin’in katıldığı toplantının yapıldığı salon, 1946’da müzeye çevrildi. Müzede, Helsinki’deyken üzerinde ‘Devlet ve Devrim’ kitabını yazdığı masadan ve bastonunun bir kopyasından başka Lenin’e ait pek bir şey yoktu. Daha ziyade Finlandiya İç Savaşı’nda ve sonrasında Kızıllar’ın kullandığı bayraklar, üniformalar, tüfekler ve Soğuk Savaş dönemi Sovyet-Fin ilişkilerine ait belgeler görülebiliyordu.
ADINI DEĞİŞTİRDİLER
Lenin Müzesi geçen yıl kapanıp ‘Doğu İlişkileri Müzesi Nootti’ adıyla yeniden açıldı. Doğu terimi burada SSCB’ye ek olarak SSCB sonrası Rusyasını da kapsıyor. Pek turistik olmayan bir şehrin hiç turistik olmayan bir noktasındaki müzedeki bu değişikliklerin ideolojik ve ticari sebepleri var.
SERGİ BÖLÜMÜ KÜÇÜLMÜŞ
Müzenin alanı genişlemeden kapsamı genişlediği için eski temalara ait sergi bölümü küçülmüş. 1990 sonrasını gazetelerden okumuş biri olarak bana bu dönemin materyalleri pek hitap etmedi. Belki yeni kuşaklara daha ilginç gelir. Sovyet dönemine ait en ilginç yeni belgelerden biri, çalışma kamplarına özel olarak basılan ve günümüzde çok nadir bulunan beş kopeklik bir banknot. Görev olarak verilenden fazlasını üreten mahkûmlar, bu paralarla kamp içinde alışveriş yapabiliyormuş.
LENİN’İN ÖNEMLİ ROLÜ
Müzenin girişindeki, Lenin’in Finlandiya’nın bağımsızlığını ilk defa burada 1905’te savunduğunu söyleyen tabela ise hâlâ yerinde. Bu, fazla mütevazı bile sayılabilir. Zira Lenin, Finlandiya’nın bağımsızlığının tanınmasında kritik bir rol oynamıştı. Finler, bağımsızlık bildirgelerinin Batılı dost başkentlerce tanınmasını boşuna bekleyince, önce Petrograd’dakilerin onayını almaları gerektiğini anlamışlardı. Bolşeviklerin de çoğu buna olumlu bakmıyordu, ancak Lenin sayesinde Finlandiya’nın bağımsızlığı tanındı. Lenin olmasaydı, Finlandiya’nın bağımsızlığı en azından yokuşa sürülecekti”